Çocuklukta meslek seçimi - Semih Pehlivan

22 Temmuz 2020by Semih PEHLİVAN

Efe daha çok küçükken ve hatta konuşmaya yeni başladığı zamanlardı. Bir gün elinde bir sürü not kağıdı ile geldi ve bana her bir kağıda ayrı ayrı rakamlar yazdırdı; 1 USD, 2 USD, 50 Cent… Sonra odasına kapandı. 1 saat sonra bizi çağırdı; ‘’Gelin dükkan açtım.’’ Odasına girdiğimizde yatağının üzerinde bir sürü oyuncak düzgünce sıralanmış ve hepsinin üstünde bana az önce yazdırdığı kağıtlar vardı. O yazdıklarımın fiyat etiketi olduğunu o anda öğrendim.

Başka birgün düşünceli bir halde gördüm. Sebebini sorduğumda ‘İleride insanların yemek yiyeceği bir yer açmak istiyorum, ama Burger King mi açayım yoksa McDonalds mı karar veremiyorum’’ demişti. Şu an 17 yaşında ve daha 2 sene öncesine kadar camın önünde oturup, yolun karşısındaki 104 yıllık ünlü Islama Köfteciyi seyrederek ‘’Ne güzel bir işletme, adeta para basıyor, ama işlerini çok iyi yapıyorlar’’ diyordu.

Lise 3. sınıf öğrencisi Efe, lise sınavlarına girerken Aşçı olmak istediğini söyledi. Kararına müdahale etmedik. Birinci sıra tercihini evimizin çok yakındaki Anadolu Turizm Lisesi için yaptı. Aldığı puan ile rahatlıkla kazandı. Fakat okula kayıt için ön şart olan mülakatı geçemedi. Hatta mülakatı geçemeyen tek öğrenciydi. Okul müdürünü arayıp sebebini sorduğumda ‘’Turizm okulunda okumak için yeteri kadar girişken ve kaba tabirle fırlama’’ olmadığını öğrendim.

Çocukların okul tercihlerini kendilerinin yapması gerektiğini savunduğum için yeni kararı da ona bıraktım. Ne yapmak istiyorsun dediğimde ‘’Bilgisayar programcılığı, web tasarımı gibi’’ bölümlerin ilgisini çektiğini söyledi ve önce Meslek Lisesine başladı. Birinci senenin sonunda istenilen not ortalamasını tutturduğu için Teknik Liseye geçiş yaparak ‘’Web Tasarımcılığı’’ bölümünde okumaya başladı.

2014 yılı Eylül ayında önce Sola Unitas sonrasında İzotomi ile tanışmak beni çok heyecanlandırmıştı. Proje o kadar özel ve güzel bir çalışmaydı ki bir şekilde Efe’nin bu projenin içinde olmasını sağlamalıydım. Tabii bunu önce onun istemesi gerekiyordu. Klasik ergen tavırları ile reddetmesi de çok muhtemeldi.

Bir gün Efe’ye izotomiden bahsettim. Bir takım testler ve görüşmeler sonucunda değerlerinin ve inançlarının ortaya çıktığını ve ileriki yaşamında en mutlu olacağı mesleklerin tespit edildiğini söyledim. Tepkisi şu oldu ‘’Ne yani o testler sonucunda bana Atom Mühendisi olmalısın derlerse onları mı dinleyeceğim?’’

Projenin böyle bir sonucu olamayacağını, ona bir meslek önerisinde veya dayatmasında bulunulmayacağını, sadece mutlu olabileceği mesleklerin ortaya çıkacağını, meslek seçiminde her zamanki gibi kararın kendisinde olacağını anlattım.

Ve “Tamam” dedi. İlk görüşme için yola çıktık. Testler ve görüşme yapıldı. Ben ne ilk görüşmeyi yapan Ceren’e ne de Efe’ye tek bir soru sormadım. Sorsaydım da zaten Efe’nin anlatmayacağını biliyordum. Sadece şunu sordu; ‘’Bir daha ne zaman geleceğiz?’’ Sanırım ilgilenmişti.

İkinci görüşme için tekrar yola çıktık. Yolda Efe, 17 yıllık yaşamı boyunca yaptığını yaptı. Arabaya biner binmez arka koltuğa yattı ve uyumaya başladı, Taksim Elmadağ’a gelene kadar uyudu. Sonra Umut’la görüştü. Ama bir takım değişiklikler vardı. Arabaya binene kadar anlamlandıramadım. Arabaya binerken ağzım açık kaldı. Efe ön koltuğa oturdu. Ve konuşmaya başladı. Yaklaşık 2 saat süren 150 km yol boyunca hiç susmadı. Ben görüşme ile ilgili hiç soru sormadım. Ama sanki o anlatmak istiyor gibiydi. Birkaç kez, ismini unuttuğu Umut’un    ‘’Bu görüştüğüm arkadaşın adı neydi’’ diye sorarak Umut ile yaptığı görüşmeyi refere etti.  Ve tekrar aynı soruyu sordu ‘’Bir daha ne zaman geleceğiz?’’

Son görüşme hafta içi ve okulların açık olduğu bir gündü. Okuldan izin aldık ve bir kez daha yola çıktık. Hem de saat 05.45’te. Gece 02.30 civarı Efe’nin henüz uyumadığını farkettim. Nasıl olsa yolda uyur diye düşünüyordum. Ve yeni bir şok. Sabahın 05.45‘inde Efe yine ön koltuğa oturdu. Yine konuştuk ve yine hiç susmadık. Tam ikibuçuk saat.

Son görüşme Tülin’leydi. Görüşme sonunda vakit kaybetmeden yola çıktık. Bu sefer heyecanıma yenik düştüm ve sordum ‘’Görüşmen nasıl geçti, Tülin ablayı sevdin mi?’’ Cevap çok kısa ve netti; ‘’Soruları çok bunaltıcıydı.”

Artık sonuçları heyecanla beklemeye başladık. Efe,  zaman zaman ilk endişesini tekrarladı; ‘’Atom mühendisi olmalısın derlerse ne olacak?’’

Dün sonuçları aldığımda üstünkörü, fazla detaylara girmeden inceledim. Son derece şık hazırlanmış ama bir o kadar da detaylı bir rapordu. Açıkçası bunu beklemiyordum. Üzerinde çok büyük emek olduğu her halinden belliydi. Ama içimden bir ses bu raporu detaylı olarak incelemeyi Efe ile birlikte yapmam gerektiğini söylüyordu. Eve gelene kadar rapora hiç dokunmadım.

Dün gece saat 23.15 te Efe ile birlikte oturup raporu incelemeye başladık. Önce Izotomi değerlerine bir göz attık. Daha sonra sayısal verileri inceledik. Grafikleri incelerken Efe’ye popülasyon kelimesinin ne anlama geldiğini anlatmak zorunda kaldım. En yüksek değeri olan “Hazcılığın” kelime anlamını da açıkladım.

Sonrasında Efe’nin meslek profili sayfasını açtık. Burada tabloya önce tersten baktık. En mutsuz olacağı, ona en uymayan meslekleri inceledik. Sayfaları geriye doğru çevirmek zorunda kaldık. Çünkü Finans Sektörü Meslek Grubunun ne olduğunu incelemeliydik. Bankacı, Denetçi, Muhasebeci, Bütçe uzmanı vs vs.. Efe bunları her duyduğunda yüzünde bir ekşime oldu. Aynı durum tablonun en altındaki Hizmet Sektörü ve Görsel Sanat Meslekleri için de geçerliydi. Efe bu 3 grubun tüm alt gruplarında aynı şeyi hissettiğini belli etti, “Bunların hiç biri bana uygun değil.”

Sonra en uygun, en mutlu olacağı mesleklere geçtik. Efe’ye anlamını bilmediği listenin tepesindeki Müteşebbisin ne olduğunu anlattım. Oysa ki ben Müteşebbisi gördüğümde hemen odasında dükkan açtığı, zincir restaurantlara özendiği günleri hatırladım. Görüşmelerde kendi ifadesi ile desteklediği Ruh Sağlığı Meslek grubunun alt grubunda gördüğü Psikolog, Terapist gibi ifadeler yüzünde gülümseme yarattı.

Nitel veriler sayfasındaki yorumlarda birkaç kez, uzun cümlelerin ne anlama geldiğini anlamadığını söyledi. Uzun bir kaç cümleyi parçalara ayırarak tekrar okuduk. Cümlelerdeki güdülenme, farkındalık, uyumlanma gibi bir çok kelimeyi daha anlaşılır olması için değiştirmek zorunda kaldım. Çünkü öncelikli ebeveynlere yönelik bu raporun, raporun asıl kahramanı tarafından da anlaşılır olması gerektiğine inanıyorum.

Raporun nitel bölümündeki yorumlarda Efe’nin ebeveynleri ile paylaşmaktan imtina ettiği konuları gördüm. 4 yıl önce şehir değiştirdiğinde arkadaş çevresinin değiştiğini, bu durumun sonucunda, yeni çevresindeki insanlarla yaşadığı kültürel farklılıklar nedeniyle daha mesafeli ilişkiler kurduğunu anladım. Aynı şekilde izotomi sürecinde Efe’nin halihazırda devam ettiği bilişim dalında devam edebilmesi için sayısal puana ihtiyacı olduğunu farkettiğini, oysa ki sayısal puanı sağlayacak derslere hiç ilgi duymadığını, sözel ağırlıklı puan alarak ilgi duyduğu psikoloji gibi alanlara yönelmek istediğini görmüş oldum. Ve Efe’nin lise eğitiminin son senesinde halen okuduğu okuldan ayrılıp son senesini sözel ağırlıklı bir kolejde devam edip kariyer hedefini değiştirmede istekli olduğunu farkettim.

Sonuç olarak hem Efe’nin farkındalığı hem de bizim oğlumuzun ileride mutlu olacağı bir işin tanımlanıyor olmasının verdiği sevinç ile iyi ki varsın izotomi…      

Semih PEHLİVAN