Değişim ve Koçluk - Semih Pehlivan

22 Temmuz 2020by Semih PEHLİVAN

          

 DEĞİŞİM VE KOÇLUK

 

Semih Pehlivan

 

 ÖZET

 

           

            Değişim gerek bireyler gerekse toplumlar üzerinde ciddi etkileri olan bir süreç.

 

            Bu çalışmada değişimin dinamikleri ve etkileri incelendi. Ve bunların hem bireyler hem de toplum üzerindeki yansıması üzerinde çalışıldı.      

 

            Değişimin yönetilmesi ve negatif etkisinin minimalize edilmesi noktasında en uygun desteğin koçluk olduğu varsayıldı.

 

            Koçluk kavramı ve koçluğun süreçleri ele alındı. Koçluğun ülkemizdeki bilinilirliği kronolojik olarak incelendi ve 2003 yılından 2015 yılına kadar geçen süredeki koçluk kavramının ve koçluk süreçlerinin nasıl değiştiği incelendi.

 

            Koçluğun bir meslek olarak tanımlanmasına kadar geçen süreçte bunu sağlayanların koçluğa bakış açıları araştırıldı.  

 

            Koçluk ile sağlanabilecek olası farkındalıklar ve bu yolla değişimin dinamikleri üzerinde koçluğun faydaları vurgulandı.   

 

DEĞİŞİM KOÇLUKLA YÖNETİLEBİLİR Mİ?

 

            Değişimin koçlukla yönetilip yönetilemeyeceği sorusunun cevabını verebilmek için öncelikle sorunun bileşenlerini ayrı ayrı değerlendirmekte fayda var.

 

DEĞİŞİM :

            Değişim aslında dünya var olduğundan beri yaşanan bir süreç. Ancak bu sürecin bilimsel olarak incelenmesi  sadece 100, belki 150 yıllık bir geçmişe sahip.

 

            Ünlü filozof Heraklitos (M.Ö 535-475) yine kendi kadar ünlü sözü “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” ile değişimin ne kadar da hayatın bir parçası olduğunu o zamanlardan vurguluyordu aslında. Bu makaleyi okumaya başlayanların son cümleleri okudukları sırada başladıkları kişi olmayacakları da muhakkaktır. 

 

                        Toplumları sosyolojik açıdan incelediğimizde, insanlığın varoluşu ile M.Ö. 10.000 yılına kadar geçen sürenin, Avcılık ve Toplayıcılık toplumu olarak kayıtlara geçtiğini görüyoruz. M.Ö 10.000 ile M.S. 18. yüzyıla kadar geçen yaklaşık 12.000 yıllık dönemde insanlık, Tarım Toplumu sürecindeyken, 18. Yüzyıldan 20. Yüzyılının başlarına kadar geçen sürede ise tarih, artık Sanayi Toplumu kimliğini  yazıyordu.

 

            İşte ne oldu ise burada oldu. 12.000 yıllık alışkanlıkların 180-200 yıl gibi çok kısa bir sürede değişmesi, bireyler ve toplum üzerinde yoğun bir stres birikimine yol açtı ve bu birikim çatışmaları beraberinde getirdi. Öyle ki 1. ve 2. Dünya savaşları bu çatışmaların en önemli kırılma noktaları idi.

 

            Stresin en büyük belki de tek kaynağının değişim olduğu söylenmektedir. Genel olarak yaşanan streslere bir göz attığımızda, hemen hemen tamamının kaynağının değişim olduğunu görüyoruz. Elbette her değişimin strese sebep olmadığını, hatta bir çok değişimin pozitif kazanımlara yol açtığını unutamayız. O zaman asıl sorun değişime ayak uyduramamaktır.

           

            Şu an dünya üzerinde yaşayan uluslar içinde, değişime en çabuk uyum sağlayan Amerikan toplumu olarak görülmektedir. Bunu her alanda görebildiğimiz gibi filmlerinde de izliyoruz. Matrix serisinin ilk bölümünde ve devamında Neo’yu kurtarıcı olarak gören ve hayatta tek amacı ona ulaşmak olan Morpheus, Matrix Reloaded’da onun kurtarıcı olmadığını anlayınca “Dün uykuda idim, bugün uyandım” diyebilmiş ve değişimi o anda sahiplenebilmiştir.

 

            Buna benzer bir sürü örnek sıralamak mümkün. Yüzyıllar önce yaşayan Mevlana aşağıdaki şiir ile değişimi çok güzel tanımlamıştır. Bu şiir otoritelerce dünyada değişimin şiirsel olarak tanımlandığı en iyi ifade olarak görülmektedir:

 

Yeniliğe Doğru

Her gün bir yerden göçmek ne iyi

Her gün bir yere konmak ne güzel

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş

Dünle beraber gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

                        Mevlana Celaleddin Rumi

           

            Her değişim stres yaratır demek doğru değildir ama stresin sebebi değişimdir diyebiliriz. Tarihte verilen bazı kararlar, değişimi yönetme adına önemli ipuçları vermektedir.

 

            Osmanlı döneminin en parlak imparatoru Kanuni Sultan Süleyman’in (M.1520-1566) Viyana kapısına kadar gidip geri dönmesini her kesim farklı yorumlamaktadır.

           

                       

                        Günümüzde bile tartışılan bu karar için, bazı toplumbilimcilerin dile getirdiği şu iddiaya özellikle dikkat etmek gerekir; Viyana kapısına kadar gelen Kanuni, eğer Viyana’yı da Osmanlı topraklarına katarsa tüm Avrupa’yı da almak zorunda kalacaktı. Hatta Viyana’yı almak bu süreci kolaylaştıracak ve hızlandıracaktı. Ama o zaman yeryüzünde Doğu-Batı kavramı diye bir şey kalmayacaktı. Yani Batı var olduğu için var olan Doğu, Doğu var olduğu için var olan Batı kavramları ile birlikte batılılaşma diye bir kavram veya hedef olmayacak, doğu kültürü diye bir kültür kalmayacaktı.

 

            “İşte bu değişimin yaratacağı stresi gören Kanuni; Viyana’yı almadan geri dönmüştür”

 

            Günümüzden 20-25 yıl önce başlayan teknolojik değişimi ve insanın üretimdeki gücünü gören bir ulusun -ki o ulus artık ekonomi büyüklüğünde bir dünya devi- ataları yıllar önce aşağıdaki sözü söylemiştir; “Değişimin karşısında aptallar duvar örer, akıllılar yel değirmeni yaparlar.”  (Çin Atasözü)

           

                        Sonuç olarak görünen o ki değişim, beraberinde stresi de getirdiği için veya başka bir deyişle stresin en temel argümanı olduğu için, değişimi yönetebilmek insan oğlunun en önemli sorunlarından biridir.

 

                        Süreçlerin yönetiminde bir sürü yol ve araç kullanılabilmektedir. Ancak sorumluluğu kişinin kendisine bırakmak söz konusu olduğunda en doğru ve en sağlıklı yöntemin koçluk olduğu söylenebilir. 

 

                        Peki nedir bu Koçluk?

 

            KOÇLUK

 

            Koçluğu ne olduğu sorusunun cevabı da 15 yıl öncesine göre artık çok farklı. 2000 yılında çalıştığı şirkette Coaching & Counseling adında bir eğitim alan bir kişi bu eğitimi sihirli bir şey sanıyordu. Ama eğitimi aldıktan sonra sihirli şeyin, Ne yaptın, Ne oldu, Yapmak istediğin neydi ve Bundan sonra ne yapacaksın soruların sorulduğu bir süreçten ibaret olduğunu gördü. Ama bu onu hiç mutlu etmedi. Ona göre koçluk dedikleri bu olmamalı idi. Evet eğitimde koçluk yapmayı öğretmişlerdi ama sonraki yıllarda koçluğun yapılan bir şey değil olunan bir şey olduğunu öğrenecekti.

           

            2002-2003 yıllarında, koçluğu bir meslek olarak gören ve bu yolda çalışanlardan -ki bugün koçluk mesleğinin parlak markalarındandır- Dost Can Deniz, Mahir Ünal gibi kişiler koçlukla ilgili seminerler veriyor, özellikle yabancı menşeli firmalara koçluk eğitimleri veriyorlardı.

 

            2004 yılında Mahir Ünal verdiği Etkili Koçluk Seminerde, o dönemin koçluk tanımlaması ve koçluğa bakış açısı aşağıdaki gibi anlatıyordu. Genel hatları ile; 

 

Koçluğun Temelleri[1]

                        Demokratikleşme sürecinde katılımcı yönetimin ön plana çıkmasıyla yönetim anlayışlarında ortaya çıkan değişim şirket kültürlerine yansıdı ve değişimle başa çıkabilme ihtiyacı yeni kuşak lider yöneticileri ortaya çıkardı. Bizim liderlik anlayışımız daha çok ülke liderleri ve toplumsal liderlere dayalı iken bu defa iş yaşamında hızlı değişimle baş edebilme becerisi gösteren, strateji üreten yaratıcı liderlerle tanıştık. Daha sonraları  bu liderlerin yaptıkları işi çözümlemeleri ve deneyimlerini paylaşmaya başlamaları  eski bir geleneği canlandırdı.(Usta-Çırak İlişkisi) işte bu süreç Koçluğu yarattı.

                        1980’lerde, Seattle’da, genç profesyonellere astronomik kazançlarını değerlendirebilmeleri için mali danışmanlık veren Thomas J. Leonard, bu kişilerin daha fazlasına ihtiyaç duyduklarını fark etti. Onlara hayata dair konuşmak isteyip istemediklerini sorduğunda, önerisinin heyecanla karşılandığını gördü. Mali danışmanlıktan vazgeçip “hayat planlama” danışmanlığı yapmaya başlayan Leonard’a bir müşterisi, yaptığı işe “koçluk” demesini önerdi. 1980’lerin sonlarında, Leonard koçluk eğitimi vermeye başlamıştı. O dönemde yaygınlaşan şirket küçülmeleri ve yeniden yapılanmalar, koç ihtiyacını artırmıştı. 1992’de Leonard önce bir koçluk programı hazırladı ve ardından Koçluk Üniversitesi’ni kurdu. Bunu izleyen dönemde koçluk büyük organizasyonların gözdesi haline geldi. Koçlar artık, yöneticilerle, hızla değişen iş dünyasının talepleri arasında bir köprü oluşturmak için iş başındaydılar.

 

                        Bu tespitten hareketle Mahir Ünal seminerde koçluğun ne olduğunu anlatırken, bireysel performansı düzeltmeye, korumaya, geliştirmeye ve sınırları zorlamaya yönelik kendiliğinden başlatılan etkinliklerdir diye tanımlıyor. İnsanlar sürekli, bulundukları yerden daha iyi bir yerde olma arzusu taşırlar. Bunun için de bir bedel ödemeye hazırdırlar. Bu bazen sağlık, bazen yaşamdan zevk alacak zaman bulamamak, kimi zaman da gergin aile ilişkileri ya da verimlilik azalması olabilir. Hüzünlü olan, bazen başarılı sonuçlar alınsa da elde edilenler, istenen şey olmayabilir. En çok sporcular ve müzisyenler hedef belirlemek, potansiyellerini keşfetmek, çabalarını etkin hale getirmek için tarafsız bir uzmana ihtiyaç duyarlar. Hiçbir ciddi sporcu ya da müzisyen başka türlü başarılı olabileceğini aklına bile getirmez. Koçluğun katkısı, vasatı başarılıdan ayıran eşikte kendini gösterir. Ünlü Alman futbolcu Beckenbauer’i başarıdan başarıya taşıyan ve onu dünya futbolunun imparatoru yapan ve futbolu bıraktıktan sonra  yaşamında yeni bir sayfa açan ve onu B.Münih’in başkanlığına taşıyan şey bir koçla çalışmayı tercih etmesi olmuştur. Robert Schwan, Beckenbauer’un uzun yıllardan beri  koçluğunu sürdürmektedir. Yine  ünlü tenisçi Boris Becker,  İon Tiriac  ile çalışmıştır. Hani bir reklam filminde bir spot cümle vardır “Kontrolsüz güç, güç değildir” Kişinin sahip olduğu yetenekleri koçla birlikte keşfetmesi ve kontrol ederek geliştirmesi gerekir. Yoksa yetenekler kişinin başına çoğu zaman bela olur. Dünyamızda bunun sayısız örnekleri vardır. Olumsuz örnek olarak Maradona sadece bunlardan birisidir.

                       

                        Bugünün bir “koç”a ihtiyaç duyan iş liderleri başarılarını planlarken, hızlı ve değişken iş dünyasına uyum için çabalıyorlar.

                       

                        Koçluk, bireylerin gelişimini hızlandırmak amacıyla yapılandırılmış, etkileşimli bir süreçtir.  İş ortamında performansı ya da davranışı düzeltmeye odaklanmıştır.

                       

                        Koçluk, kişilerin içindeki potansiyelin, anlamlı ve önemli amaçlara ulaşmak için ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktır.

                       

                        Yine 2002 yılında www.activefinans.com[2] adlı internet sitesinde yayınlanan “Güven” konulu bir makalede Koç’u tanımlarken; Kişilerin daha iyi hedef belirlemelerine ve sonra da o hedeflere ulaşmalarına yardımcı olur denmektedir. Makalenin devamında ise danışanların kendi başlarına yapabileceklerinden daha fazlasını yapmaya yönlendirmek, daha hızlı sonuç almaları için amaca odaklanmalarını sağlamak ve daha fazla üretmeleri için onlara denenmiş araçlar, yol, yöntem gösterir ve destek vermek olarak detaylandırılmıştır.

 

                        Sonraki yıllarda koçluğun anlamı, tanımı ve işlevi değiştikçe adı geçen makaledeki yönlendirmek, yol, yöntem göstermek ve destek olmak ifadelerinin ne kadar koçluğun doğasına aykırı olduğunu göreceğiz.

 

                        O dönemlerde koçluğun tanımlaması hatta tanıtılması için uğraşanlar koçluk ile ilgili bir takım bir takım ilkelerden bahsediyorlardı. Bunlar,

 

Koçluğun İlkeleri

– Bireysel farklılıkları ve farklılık düzeylerini dikkate almalı.

– Öğrenme biçimi

– Zeka biçimi

– Sahip olunan tecrübe ve olgunluk

– İş kapasitesi

– Gelişim yetenekleri

– Diyalogdan yana olmalı

– İletişimi bir anlaşma çabası olarak görme

– Dinleme becerisi

– Empatik (Disassociation:dışarıdan.Association:içeriden)

– Doğru soru becerisi.

– Kişinin kendi cevaplarını bulabileceği sorular sorabilme becerisi

– Elemanın performans göstereceğine dair güven duymasını sağlamalı

– Doğallığını her zaman korumalı.

– İlham veren ve heyecanlandıran  ruh hali

– Eleman koçun gözlerinde kendi geleceğini görebilmeli.

 

şeklinde sıralanıyordu. Ancak burada temel olarak koçun özellikleri vurgulanıyordu. Koçluk tam olarak bugünkü hali ile tanımlandığında ise iyi bir koçun, bir koçluk görüşmesinde adeta yok olması tercih edilecektir.

                        O yıllarda koçlukla birlikte mentörlük tanımı da gündeme geldi. Ve ortaya yeni bir soru çıktı; Koçluğun mentörlükten yada danışmanlıktan farkı nedir? Koçluk çoğu kez mentoring (akıl hocalığı), danışmanlık (counselling ve consulting) ve psikoterapiyle karıştırılır. Bunlarla ortak özellikleri varsa da tümünden farklıdır. Koçluk bir danışmanlık çeşididir; ancak koç, danışmanın aksine, amaçlanan yeni becerilerin kazanıldığından ve hedefe ulaşıldığından emin olana kadar, bunların hayata geçirilmesinde de çalışmayı sürdürür. Ayrıca koç, hatalara ve eksiklere odaklanmaktansa, güçlü özellikleri ve geçmiş başarıları vurgulayarak kişiyi başarıya doğru yüreklendirir. Koçluk psikoterapi değildir. “Sorunlar” la uğraşmaz; kişinin geçmişini kurcalamaz ya da insan davranışını anlama çabası göstermez. Kişinin kendine bireysel ve mesleki hedefler koymasına ve bunları uygulamasına odaklanır. Koçluk, ‘ekip çalışması’, ‘hedefe odaklanmak’, ‘en iyisi olmak’ gibi bazı ilkelerini spor koçluğundan almıştır, ancak rekabete ya da galip/mağlup ilişkisine yönelik değildir.

 

                        Bu ayrımdaki detaylara dikkat ettiğimizde koçluk doğasına uygun doğru tanımın ve yaklaşımın oluşmadığını görmek mümkün. Çünkü bu dönemde hala koçun bir takım değişim ve gelişim süreçlerinden sorumlu olduğu düşünülüyor.

           

                        Koçluk bu kadar gündemde ve geçerli hale gelince insanlar bu konuyu daha çok irdelemeye başladılar. Bununla ilgili sayısız yazı ve makale yayınlandı. Bunların birinde İdil Akidil[3], o dönemin en çok izlenen filmlerinden Matrix serisinden koçluk ile ilgili çıkarımlar yapmış ve bunları ” The Matrix’den “Koçluk” dersleri” adlı makalesinde aşağıdaki şekilde ele almıştır.

                       

                        En  az  10  defa  seyrettiğim, ve her seferinde  (artık biraz zorla da olsa) başka  mesajlar  çıkarttığım  The Matrix adlı  filmin  bazen,  sanki eğitim-gelişim aracı olması  amacıyla  çekildiğini,  en  çok  da  koçluk konusunda eğitim malzemesi olarak

kullanılabileceğini düşünüyorum

       

                        Sıradan bir Bilgisayar Uzmanı olan Thomas Andersen (takma adıyla Neo)’in bir soru ile macerasına başladığını hatırlayın. Gece kulübünde karşılaştığı Trinity’nin kendisine hatırlattığını: “Aynı soru bizi harekete geçiriyor.” Hemen ardından yeraltı teşkilatının sözcüsü Morpheus ile tanıştırılır Neo. Her şey hala gizemini korurken Morpheus’un başlangıç olarak söylediği ise şu cümledir: Matrix’in ne olduğunu bilmek ister misin?. En iyi koçluk yapma yöntemlerinden birinin çekirge-sensei ilişkisindeki, ilgi çekme amaçlı soru/cevap yöntemi olduğunu söylemiştik daha önce. Aynen burada olduğu gibi.

                        Koçluk, neyin, nasıl yapılması gerektiğini söylemek değildir. Karar vericinin kişinin kendisi olması, hayatının sorumluluğunu kendi eline alması önemlidir. Matrix’e dönerek, Morpheus’un tanışmadan hemen sonra Neo’ya içinde bulundukları durumu kısaca tanımladığı ve sonra da hayatının geri kalanını nasıl yaşayacağı konusunda seçme hakkını ona bıraktığı sahneyi hatırlatalım. “Mavi hapı yutarsan, yatağında uyanacak ve her şeyin bir rüya olduğunu düşüneceksin. Ama kırmızı hapı almayı seçersen burada kalacaksın ve ben seni tavşan çukurunun derinlerine indireceğim.

                       

                        Neo kırmızı hapı alır ve her yönden eğitimi başlar. Morpheus’un dövüş eğitimi sırasında söylediği bir söze de değinmeliyiz: “Kendini tanı/bil. Zihnini özgür bırak. Ben sana kapıyı gösterebilirim yalnızca, ondan girecek olan sensin.

       

                        Koç, her duruma ve kişiye göre tarzını, araçlarını, önerilerini farklılaştırabilmeli, nabza göre şerbet  verebilmelidir.  Her  bir  kişinin  motive  olduğu etkenler,  öğrenme yöntemi, çalışma biçimi farklıdır,

dolayısı ile Koçun yaklaşımı da farklılaşmalıdır.

                        Gerçekleri öğrenmesine ve eğitimleri almasına rağmen hala biraz çekingen yaklaşan Neo’nun “beklenen kurtarıcı” olup olmadığını öğrenmesi için Kahin’e götürürler, yeraltı teşkilatındaki arkadaşları. Kahin, kurtarıcının O olmadığını söyler. Filmin sonunda gerçekten   kurtarıcı  olduğu  anlaşılan Neo, Kahin’ in  kendisine  söylediğini  hatırlatınca  Morpheus’un  yorumu  şu olur:  “Kahin, sana

duyman gerekeni söyledi…”

                        Sayın Akidil’in filmden koçluk adına çıkarımları ise; Objektif bir şekilde, kişinin hangi yönlerini geliştirmesi gerektiğini konuşabilmek  önemli.   Ancak   bu  noktaları  geliştirebilmek  için  gerekli  

yöntemleri bulmak, uygulamak daha da önemli.  Dolayısıyla yolu bilmekle, oradan gitmek arasında fark vardır.  Bir insan kaynakları çalışanı Koçluk rolünü üstelenmekten çekiniyor veya kendini bu konuda geliştirmiyorsa kendi kariyer gelişimini riske atıyor demektir. İnsan kaynakları departmanlarının koçluk yapması konusunda en önemli nokta: Güven  sağlamak.  Koçluk  yapılan  yöneticilerin,  çalışanların  her  zaman kendileri için en iyisinin düşünüleceğinden  ve paylaştıklarının gizli  kalacağından emin olmaları gerekir.
                        Buraya kadar her şey tamam gözüküyor.  Eğer yaptığınız iş “Satış Ekibi Yöneticiliği” ise bu işle uyumlu bir koçluk tanımlamasına ulaşmış olursunuz. Öyle ya koç; yardımcı olur, yönlendirir, sağlar, destek verir vs… Koçun o yıllarda ne çok işi vardı. Ama sanki yine bir boşluk, yerine oturmayan bir şeyler kalıyordu tanımlamada.   

 

                        Oysa ki koçluk yaptığınız şey değil olduğunuz şeydir.

 

                        Koçluk bir yönetim tekniği veya şekli değildir, insanlar arasındaki etkileşimle ilgili bütüncül bir felsefedir. Koçluk bir yol arkadaşlığı birlikte yapılan bir keşif gezisidir. Bu gezi kişinin zihinsel süreçlerinde yapılır ve amaç kişinin kendisinde var olanı keşfetmesine yardımcı olabilme çabası göstermektir. Yardımcı olmaktır demiyorum çünkü yardımcı  olabileceğinizin garantisini veremezsiniz, ama bütün içtenliğiniz ve tecrübenizle yardımcı olma çabası gösterebilirsiniz.

 

                        Bugünkü koçluk bilgileri ile büyük resme tekrar bakıldığında ise büyük değişimlerden birinin, koçluk ve koçluğun tanımlanma sürecinde yaşandığını gayet net bir şekilde görebiliyoruz. Günümüzde koçluk ile ilgili en ciddi kuruluş olan ICF (International Coaching Federation) Türkiye internet sayfasında koçluk ile ilgili tanımlamalara göz attığımızda;

Koçluk nedir ? [4]

                        Koçluk, bir yandan kişinin kendisini tanımasına, değerlerini fark etmesine, potansiyelini daha iyi anlamasına yardımcı olurken, diğer yandan kişinin kendisine güveninin ve yaratıcılığının artmasına, güçlü ve gelişime açık yönlerini geliştirmesine, en karmaşık durumlarda bile konuya pozitif yaklaşma becerilerinin gelişmesine olanak sağlar.

           

                        Koçluk, kişilerin iş ve özel hayatlarının dengede olması ve bütünsel potansiyellerini en üst seviyeye çıkarmaları için ilham veren, düşündüren ve yaratıcı bir süreçtir.

 

                        Koçluğun odağında “insan” ve doğasında ise “geleceği çalışmak” var.

                        Bir koç ile çalışmaya başlayan kişinin; nasıl, nerede, ne zaman ve özellikle “kimsin” sorusu ile karşılaştığında, kendisini fark etmekten, kendisini geliştirmek için çaba sarf etmekten, istese de istemese de bütüne pozitif bakmaktan başka çaresi kalmaz.

 

Bu bilgilerin ışığında;

 

– Koç, psikolog değildir.
– Koç, psikiyatrist değildir. 
– Koç, terapist değildir. 
– Koç, danışman değildir. 
– Koç, akıl hocası değildir. 
– Koç, arkadaş değildir. 
– Koç, sırdaş değildir. 
– Koç, yönlendirici değildir. 
– Koç, kardeş değildir. 
– Koç, anne-baba değildir. 
– Koç, kanka değildir. 

 

            ICF Türkiye internet sitesinde yayınlanan bir yazıya göre profesyonel Koçluğun birçok faydası vardır. Profesyonel Koçluk hizmeti alanların kendilerini zorlayan konulara ve ellerindeki fırsatlara farklı bir açıdan bakabildiğini, düşünme ve karar alma süreçlerinin geliştiğini, kişilerarası ilişkilerde daha etkin olduğunu, iş ve özel yaşamlarında kendilerine daha çok güvenen bir görüntü çizerler.

                       

                        Kişisel etkinliklerini arttırma konusunda kararlı olan danışanlar, üretken olma, iş ve özel hayatlarından doyum alma, kendilerine koydukları hedeflere ulaşma gibi alanlarında takdire değer sonuçlar alabilirler.

 

            Koçluk kişiyi bir çok alanda hedefine taşıyabilir. 2010 ICF Global Tüketici Farkındalık Araştırması’nın sonuçlarına göre, araştırmaya katılanların beşte ikisinden fazlası ( % 42.6) koçluk motivasyonları olarak  “bireysel performanslarını ve/veya ekip performanslarını geliştirme” yi göstermiştir. Bunun ardından  gelen diğer motivasyon alanları ise “profesyonel kariyer fırsatlarını genişletmek” (% 38.8) ve “iş yönetim stratejilerini geliştirmek” tir (%36.1).  Daha kişisel olan  diğer motivasyon alanları ise “kendine saygı/ güvenini arttırmak” ve “iş yaşamı / özel yaşam dengesini kurabilmek” tir.

 

                        2000 yıllardaki koçlukla ilgili bilgileri toparladığımızda koçluğu, 8-10 atın çektiği bir faytona ve faytoncuya benzetebiliriz. Faytoncunun amacı kütleyi bir yerlere taşımaktır. Atlar onun için öncelikli değildir. Faytoncu, atların dengeli bir biçimde yönetilmesi, yorulan atın yer değiştirilmesi, yaralanan atın devre dışı bırakılması gibi karışık ve meşakkatli bir süreci yönetiyordu. Ve aslında “Koç” kelimesi de 1800’lü yıllarda atlı taşımacılıkla birlikte ortaya çıkan bir kavramdı.

                       

                        O dönemlerde koçluk ile ilgili şu yargıya varmak mümkündü; “Kişinin değişim sorumluluğunu kişinin kendisine bırakamayan koç olamaz”. Koçluğun ne olduğu sorulduğunda ise “Koç, kişileri doğru şeye götürür, koç yönetmez, yönlendirir” deniliyordu. Koçluk hep bir ekip, takım veya grup yönetenlerin dönüştüğü şey olarak algılayıp ne son derece dar bir alana sıkıştırılıyordu.

 

                        Bugün koçluğu öncelikle bir iletişim aracı, yaşam tarzı ve devamında bir meslek olarak seçmeye karar veren bir kişi görecek ki koçluğa bakış 2000’li yılların başındaki noktadan oldukça farklı yerlere ulaşmış. Koçluğu tanımlayan koçluk okullarının internet sayfalarına göz attığımızda;

                       

                        Türkiye’nin ilk yerli ve halihazırda en çok mezun veren koçluk okulu Sola Unitas kurucusu ve Türkiye’nin sayılı MCC’lerinden Umut Kısaya göre;

 

Koçun Varlığı (Presence)[5]

 

                        Koçluk bir çok kişinin düşündüğünün aksine çok zor bir iş, tüm dikkatle dinleyebilmek, o anda ve orada olabilmek, kendi ajandalarınızdan uzak durabilmek, sezgilerinize kulak verebilmek ve hatta oldukça cesur olup, bazen danışanınızın sizi o anda ve orada bırakma riskini dahi göze almak. Üstelik bunların tamamı aynı anda tam bir profesyonellikle yürütmeniz gereken bir süreç…

 

                        Koçluk bilmekle başlar, yapmakla devam eder ve olmayla sonuçlanır. Yani kimliğinizin bir parçası olmadığı sürece iyi koç olma imkanınız yoktur.

 

                        Bilenler bilir, yeni koç sorun çözerken, yetkin hale gelen koç sorunu müşterisine çözümletir. Ustalaşan koç ise yeni sorun yaratır. Usta koç gerçekte yüzeyde görünen sorunun çok daha altında ve derinde başka bir sorunun yattığının genellikle farkındadır. Aslında gerçek sorunda genellikle yüzeyde değil daha derindedir.

 

                        Tüm bu derinlik, ustalık aslında koçluk yetkinliklerinde yatar hatta benim kimlik yani olma yetkinliği dediğim koçun varlığı (presence) bu yetkinliklerin en başında gelir. Koç şimdi ve burada kavramını tam olarak içselleştirmediği sürece dinlemeyi, soru sormayı, güvenli bir ilişki kurmayı başaramayacaktır. Üstelik de görüşmeler oldukça yorucu geçecektir.

                        Koçluğa ilişkin eğitim ve atölye çalışmalarında insanların tam 15 ya da 20 dakika sonra fiziksel olarak çökmeye başladıklarını ve koçların enerjilerinin, özellikle başlarda oldukça azaldığını görüyorum. Hatta bu anlarda danışan ve koç arasındaki enerji uyumu öyle seviyelere geliyor ki, bazen bu iletişimin ne kadar faydalı sonuçlar doğuracağını düşündüğüm zamanlar olmuyor değil.

 

                        Gerçekte koçluk çalışmasını bu kadar zorlaştıran ne?

 

Konsantrasyon ve dikkat yoğunlaşması;

                        İnsan zihninin herhangi bir konuya 10 ya da 15 dakikadan fazla yoğunlaşması neredeyse mümkün değil. Yeni yapılan çalışmalardan bir tanesi; bir kişinin herhangi bir çalışmaya en fazla 10 dakika odaklanabileceğini gösteriyor.

 

                        Normal sürecinde bir koçluk görüşmesinin yaklaşık 60 dakika civarında olduğunu düşünürsek, bunun çalışmada bulunulan sürenin tam altı katı fazla olduğunu görebiliriz. Peki yanlış ya da doğru olan ne? Konsantrasyon; koçluk görüşmelerinde ne kadar kullanılmalı ya da kullanılmamalı mı?

                       

                        Benim kişisel tecrübelerime göre; eğer konsantre olursanız çok kısıtlı veriyi sezme olasılığınız var, üstelik de sizi tahmin edebileceğinizden çok daha fazla yorar. Bize hep odaklanmanın çok önemli olduğu ve başarının odaklanma ile geleceği anlatılmıştır. Ben bu nokta da koçluğun bu doğrultuda yapılamayacağını düşünenlerdenim. Aranızda meditasyon yapanların var olduğunu düşünüyorum. Koçlukla meditasyon arasında sıkı sıkıya bir ilişki var. Aynen meditasyonda olduğu gibi; koçlukta odaklanmazsınız; ağaç yerine ormanın kendisini görürsünüz. Görürsünüz diyorum çünkü; bir şeye bakmak için çalışmazsınız. Her şey orada, o oda içerisinde oluyordur. Altıncı hisleriniz dahil, tüm duyularınızla, danışanınıza aynalık yapıyorsunuz.

                       

                        Koçun görüşme içerisindeki varlığını (presence) farklı şekillerde tanımlayanlar olabilir, ancak benim için bu tanımlardan birisi kesinlikle odaklanma değil. Koçun varlığı, düşünmekten değil, düşünmemekten veya odaklanmamaktan gelir. Odaklanmak düşünmenizi ve anlamlandırmanızı hatta yargılamanızı sağlar. Anlatılan herşeye vücudunuz reaksiyon verir, üstelik bunların danışanınızın bilinç altı tarafından anlaşılmaması da mümkün değildir.

 

                        Ben koçun varlığını, onun sezgileriyle tanımlıyorum. Bu arada sezgilerin önemli olmadığını ve hatta bilimsel olmadıklarını düşünüyorsanız, bir de benden dinleyin demek isterim.

                       

                        Yapılan bir araştırmaya göre; (bu arada nasıl saydılar hiç bir fikrim yok) insan vücudu saniye de yaklaşık 2 milyon bit veri işleme kapasitesine sahip, ancak sadece 164 bin tanesinin farkında ve aklı ile bunu işledikten sonra sadece lineer bir şekilde bunu kullanabiliyor. Ancak sizce bu 2 milyon bitlik veri nereye gidiyor.

 

                        Bu grup veri vücudumuzun otomatik olarak (kendiliğinden, farkında olmadan) sonuçlara ulaştığı veriler. Ve bence bizim sezgilerimiz dediğimiz şey de tam olarak bu. Önemli olan da, ihtiyaç duyduğunuz anda, kendi sezgilerinizin sunduğu sonuçlara nasıl ulaşabileceğiniz. İşte bu kısımda insanın kendini akışa bırakması, o anda ve orada olması önem kazanıyor.

İşte böyle olduğu anda yorulmanız ya da enerjinizin olmasını istemediğiniz bir yerde olması da mümkün değil.

                        Bu arada çok karıştırılan konulardan bir tanesi de sezgilerin karşı tarafa soru formunda sorulan yargılar olduğu. Aslında tam olarak doğru yerde sorulan “Ne istiyorsun?” ya da Bununla ne demek istiyorsun?” gibi sorular da tam olarak sezgilerin verdiği sorular olabilir. Sezgi tahmin etmek değildir.

 

Lao Tzu’nun koçluk için yazılmamış ama inanılmaz etkili bir sözü var.

“Just remain in the center, watching.. and forget that you are there.”

“Sadece orda kal, izle ve sonra orada olduğunu bile unut”

 

                        Biraz düşündükten sonra, sizin de bu konunun ne kadar önemli olduğunu farkettiğinizi biliyorum.

                       

                        Koç olarak, görüşme içerisinde var olmak istiyorsanız size bazı temel ipuçları; eğer bunları uygularsanız, farkettiklerinize gerçekten şaşıracaksınız.

 

– Tüm duyularla düşünmeden ve yargılamadan izlemek;

– Danışanın gündeminde olmak

– Sadece düşünsel olarak değil, fiziksel olarak da ayna olmak

– Zihni disipline etmek

– Görüşme dışı düşünmeme (meditasyon) egzersizleri yapmak

 

                        Türkiye’nin ilk koçluk okullarından MareFidelis’in kurucusu ve Türkiye’nin ilk MCC’si Dost Can Deniz’e göre ise;

 

Koç Olmak ve Koçluktan Yararlanmak İsteyenler İçin; [6]

 

                        Beni çok sevindiren bir şey var. O da “koçluk” mesleğinin hızla yayılması. Bir kaç yıl önce bir elin parmaklarından daha az olan Türk koçların sayısı her geçen gün artıyor. Aslında yaşam koçluğu, veya daha genel ismiyle koçluk, bütün dünyada hızla yayılıyor. Çünkü işe yarıyor! Kabul etmek lazım ki, bir çok sağlıklı birey, hatta bir çok şirket, aslında ulaşabilecekleri potansiyelin çok ufak, tek rakamlı bir yüzdesinde çalışıyor. Bu yüzde çoğumuzda o kadar düşük ki, koçluk yardımıyla bir kaç puan bile yukarı çıkarabilsek, yaşamımızdaki ve onu deneyimleme şeklimizdeki etkisi büyük olabiliyor.

 

                        Buraya kadar her şey güzel… Ama “acaba ben koçluk yapabilir miyim?” diye soran, ve bu soruya nasıl yanıt bulacağını bilemeyen o kadar çok kişi var ki… Ben bu yazımda, hem koçluğu biraz daha tanıtmak, hem de geleceğin istekli koçlarına biraz yol göstermek için, bir koç adayının, ve bir koçla çalışmak isteyen herkesin dikkat etmesi gereken 6 püf noktasını paylaşıyorum: (Bu yazıda değindiğim, orta ve üst düzey yöneticilerin uygulayabileceği koç yöneticilik yaklaşımı değil. Ama ilki dışında çoğu madde, azıcık uyarlama ile bu alan için de geçerli olabilir, özellikle 2, 5 ve 6ncı maddeler.)

 

1. Koçluk bir meslektir. Bir teknik, yaklaşım, moda, jargon, okul, akım, vs. değildir. Koçluk mesleğini icra ederken deneyimlerinizi, eğitiminizi, lisanslı veya ustası olduğunuz teknikleri kullanabilirsiniz, ama bunu koçluk mesleğinin sınırları ve tanımları içinde yapmalısınız. Bunu part time bile yapsanız, bir meslek ve iş ciddiyeti içinde yapmalı, ona göre sistemler (muhasebe, müşteri ilişkileri, tanıtım, vb.) kurmalısınız.

 

2. Koç, psikolog, terapist veya başka bir tedavi profesyoneli değildir. Koç, patolojik durumlarla çalışmaz. Teşhiste bulunmaz, tedavi önermez, terapi yapmaz. Onun için eğer koçluk yapmaktaki amacınız, psikolojik rahatsızlıklarla ve işlevsel olmayan durumlarla çalışmaksa, bu konularda eğitim veren bir kuruma başvurmanızı öneririm. Bir koç olarak görevim, amatör psikologluk yapmak değil, yetenekli, becerikli, ve kapasiteli insan ve kurumların, bu özelliklerini tam olarak ortaya koyabilmeleri ve daha kaliteli bir yaşam yaşayabilmeleri için hizmet etmek. Bu çizgiye dikkat etmeyen koçlar hem danışanlarına, hem kendilerine, hem de koçluk mesleğine zarar vereceklerdir.

 

3. Koçluk eğitimi almak zorundasınız. Koçluk, eğitimcilik, yönetim danışmanlığı, kişisel gelişim veya NLP uzmanlığı, yazarlık, hatta terapistlik gibi bir çok daldan, alakalı olsa bile farklı bir meslektir. Koçun iletişim kurma tarzı ve çalışma modeli, bütün benzeri yaklaşımlardan farklı olmak durumunda. Ayrıca koçluk sadece hedef belirlemek, o hedeflere uygun stratejiler oluşturmak ve eyleme geçmekten çok daha fazlasıdır. Koçlar mevcut durum dinamikleri ile çalışırlar. Onun için bu konuda kredibilitesi yüksek bir kurumdan eğitim almanızı öneririm. Benim en büyük şansım, koçluk mesleğine adını veren, ilk yaygın koçluk eğitim kurumu Coach U’yu, daha sonra Graduate School Of Coaching’i ve Uluslararası Koçlar Federasyonu ICF’i kuran Thomas J. Leonard’ın ölmeden önceki bir buçuk yıl boyunca öğrencisi olmaktı.

 

4. Koçluk mesleği, yüksek etik standartlara uymayı gerektirir. Biz insanların hayalleri ile çalışıyoruz. Koçluk ilişkisine giren danışanlarımızın çoğu daha önce bu kadar çok desteklendikleri bir yakın ilişki deneyimlememiş olacaklar. Bu açıdan bir koçun mesleğinin etik standartlarını harfiyen uygulaması, hatta onların da üzerinde hassasiyet göstermesi çok önemlidir. Bu standartları aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz:

ICF Code of Ethics (Uluslararası Koçlar Federasyonu)

IAC Ethical Guidelines (Uluslararası Akredite Koçlar Birliği)

 

5. İyi bir koç olabilmek için iyi bir koçla çalışmak önemlidir. İnsan ilişkilerine dayanan bütün mesleklerin hemen hemen hepsinin eğitiminde danışmanın süreci deneyimlemesi, süpervizyon alması ve aynı zamanda kendi üzerinde de çalışması şarttır. Eğitim alacağınız bir çok okul da sizi koçluk veya mentorluk almak konusunda zorunlu tutmasa bile cesaretlendirecektir. Bir koçla çalışmaya karar verirken önce kendisinin bir koçu olup olmadığını öğrenmenizi öneririm.

 

6. Koçluk mesleğinin odağı, koç değildir. Bu sizin kendi fikirlerinizi, doğrularınızı, değerlerinizi ve deneyimlerinizi aktaracağınız, insanlara “başarılı olmanın kuralları”nı anlatacağınız yer değil. Bunu yapmak istiyorsanız eğitim sektörünü veya bir kitap yazmayı düşünün. Başarılı bir koçluk ilişkisi, danışanınızın sizin desteğinizle kendi doğrularını, özgür düşüncelerini, değerlerini ortaya koyduğu ve bunlara dayanarak kendi “başarı” stratejisini oluşturduğu bir çalışma olacaktır. Bizim işimiz sonuçları yaratmak değil, onları yaratabilmesi için danışanımızı özgür kılmak.

 

Erickson Koçluk okulu Türkiye temsilcisi Zerrin Başer’e göre ise;

 

Koçluk nedir?[7]

 

– Koçluk insanın yaşamının kendisidir. Çünkü koç, kişinin yaşamında birlikte yürüdüğü bir yol arkadaşı ve bununla birlikte koçluk, yaşamın içinde, kişinin kendi adına, yaşamına, kendine ve gelişimine dışarıdan bir gözle bakabilme sürecidir.

 

– Koçluk temelde değişim yönetimidir. Değişime adapte olmaktır. Bu pencereden, insanların kendilerini çok farklı alanlarda fark etmelerini sağlayan, yürümek istedikleri yolu farkındalıkla seçmelerini, seçtikleri yolda kararlılıkla adım atmalarını destekleyen ve ulaşmak istedikleri yere onları ulaştıran profesyonel bir süreçtir.

 

– Koçluk bir insanı odaklı düşündürebilmektir. Gerçekten odaklanmasını sağlamaktır.

 

– Bu yaklaşım karşılıklı iletişim ve bir etkileşimi içerir. Bununla birlikte koçun penceresinden bakıldığında; koç, çok iyi dinleyip oradan hareketle çok güçlü sorular soran ve kişiye alan açarak onu destekleyen kişidir.

 

– Bir diğer tanımla Koçluk, insanları gerçekten derin düşündürerek kendi farkındalıklarını ya da kendi potansiyellerini ortaya çıkarmayı sağlayan sistemler bütünüdür. Koç ise, bütün bu sistemleri farkındalıkla bilerek uygulayan kişidir. Bunun için koçun, başlangıcı olup, sonu olmayan bir eğitim sürecine girmesi gerekir.

 

– Bu işi profesyonel olarak yapmak üzere gerekli teknikleri öğrenmenin yanı sıra, “Koç konumu” denilen yaklaşımı ve bu yaklaşımın gerektirdiği yetkinlikleri kazanmak adına, çok ciddi bir şekilde kendi üzerinde yaşam boyu çalışmayı, öğrenmeyi ve kendini geliştirmeyi gerektirir.

 

                        Bu noktada Zerrin Başer kimlere profesyonel koç denileceğinin de altını çizme gereği hissetmiş. Sayın Başer’e göre; Profesyonel koç, en az 128 saatlik, ICF akredite bir eğitim programından geçmiş, o programın tüm gereklerini tamamlamış, en az 100 saat profesyonel pratik deneyimi olan ve bununla birlikte kendi üzerinde ciddi bir şekilde çalışan, sürekli eğitimlerle kendini destekleyen, koçluk yaptığı  alanda kendini geliştiren,  koçluk prensiplerini  yaşam prensipleri haline getirmiş kişidir.
                       

                        Koç, bütün bunları yaparken koçluk yaptığı kişiyi, nötr, tamamen yargısız biçimde, çok iyi dinleyerek, onun ulaşmak istediği sonuçlara ulaşmasını destekleyecek yöntemler konusundaki  yetkinliği  ile  

o  yöntemleri  kullanabilen  ve  kişiye  ait  özel  bilgiyi  ömür  boyu  gizli tutabilen yol arkadaşıdır.

                        Koçun, koçluk konusundaki sürekli gelişen bilgi ve deneyiminin dışında, koçluk yaptığı kişi/lerin konu meslek ya da gündemleri hakkında uzmanlığının olması gerekmez.

 

                       

                        Ne demiştik makalenin başında; “Bu makaleyi okumaya başlayanların son cümleleri okudukları sırada başladıkları kişi olmayacakları da muhakkaktır.”

 

                        Zaman sürekli akıyor ve dünya birkaç saniye öncesine göre bile aynı değil. Ve dünya sürekli değişiyor. Bu hızlı değişim döngüsünden insanların ve olayların etkilenmemesi mümkün değil. Fakat bazı insanlar bu değişimi ve bu değişimin getirdiklerini yönetme konusunda diğer bir takım insanlara göre daha avantajlı.   

                        Peki bu değişimi yönetemeyenler ne olacak? Onlar bu süreci yönetme konusunda destek alacaklar.

                        Aslında çözüm herkesin kendi içinde. Fakat bunun ortaya çıkarılması gerekiyor. Buna koçlukta “AHA” anı diyoruz. Bu an, koçluk desteği alanların sorunların çözümlerinin kendi içlerinde olduğunu fark ettikleri andaki tepkileridir.

 

                        ICF Koçluk tanımlamasına göre “Koçluk, müşterilerin kişisel ve profesyonel potansiyellerini maksimize etmek amacıyla düşünce doğurucu ve yaratıcı bir süreçte onlarla ortaklık yapmaktır.”

 

                        Kişisel ve/veya profesyonel hayattaki değişimin dinamikleri karşısında kendini zaman zaman güçsüz hisseden bireyler alacakları koçluk desteği ile “düşünce doğurucu ve yaratıcı bir süreç” içerisinde olarak çözümün odağında kendisinin olduğunu fark ediyor olacaktır.

 

                        Koçun görevi bu süreçte doğru sorular ile danışanlarının potansiyelini maksimize etmek adına ortaklı yapmalıdır. Bu ortaklık sürecinde danışan değişimi sahiplenmeli ve kabullenmeli, muhtemel etkileri konusunda koçluk desteği ile elde edeceği farkındalığı bir an önce eyleme geçirmelidir. Böylelikle değişim, korkulan bir süreç olmaktan çıkıp bir fırsata dönüşecektir. 

      

 

 SONUÇ

 

            Amacım değişimin yol açtığı etkileri koçluk ile yönetebilmeyi incelemekti. Fakat araştırdıkça aslında koçluk tanımlamasının da yıllar içerisinde büyük değişimler yaşadığını gördüm.

 

            Değişim, hayat devam ettikçe kendini tekrarlayan bir süreçtir. Teknik olarak değişimin karşısında durmak veya değişime direnmek mümkün olsa da aslında olması gereken şey tam olarak değişim rüzgarını ardına almaktır.      

 

                        Birey üzerinde değişimin aslında bir anlık olduğu, sürecin uzamasının sebebinin ise değişime karşı oluşan dirençten kaynaklandığını biliyoruz. Herhangi bir alanda değişmek bir anda verilecek kararken bunu uzatmak sadece bireylerin motivasyonunu negatif yönde etkilemekten başka bir şey değildir.

 

                        İşyerinde mesai saatleri değişen bir birey süregelen alışkanlıkları değiştiği için bu değişimi kabullenmekte zorlanır, reddeder veya direnir. Bu bazen çok uzun da sürebilir. Oysa yapılması gereken tek şey yeni saatlere uygun bir şekilde davranmaya başlamaktır. Değişime direnmek kişiyi sadece demotive eder. Direnç hiçbir şekilde değişimi tersine çevirmeyecektir.

 

                        Kabul etmek gerekir ki stresin en önemli sebeplerinden biri değişimdir. Her zaman yaptığı şeyi yapamayacak olmak veya farklı bir şey yapmak zorunda kalmak kişide stres yaratır. Bu durum toplumlarda da benzer bir ivmeye sahiptir.

 

                        Değişimin birey ve toplum üzerindeki negatif ve pozitif etkilerini düşündüğümüzde bu sürecin aşılmasında en etkin aracın koçluk desteği olduğunu kabul etmek mantıklı bir yol olacaktır.  

 

                        Peki o zaman bu süreci yönetmek için koçluk nerede, nasıl ve ne zaman devreye girmelidir?

           

                        Koçluğun doğasına ve tanımlamasına baktığımızda Koçluk, danışanların kişisel ve profesyonel potansiyellerini maksimize etmek amacıyla düşünce doğurucu ve yaratıcı bir süreçte onlarla ortaklık yapmaktır.

 

             Yeni binyılın ilk yıllarında yoğun bir şekilde dillendirilmeye başlanan koçluk süreci ilk başlarda ülkemizdeki yabancı firmalarda çalışan yöneticilerin, yönetim becerilerini pekiştirmek ve kendilerine bağlı ekipleri daha etkin yönetmek ve hedeflerine ulaştırmada daha etkin rol almak için kullanıldı.

 

            Dolayısıyla 2000’li yıllarda koçluk, kişilerin bir üst yöneticileri tarafından uygulanan bir prosesten ibaretti. Fakat koçluğun etkin sonuçları bunun profesyonel hayatın dar alanına sıkıştırılamayacağını gösterdi.

 

            Son 15 yıllık dönemde önce koçluğun tanımı gözden geçirildi. Etki alanı ve etkinliği yeniden belirlendi. Koçluk eğitimi veren kurumlar çoğaldı ve nihayetinde koçluk 2013 yılında meslek olarak tanımlandı.           

             

                        Her bireyin içinde değişime ayak uydurma ve hatta değişimi pozitif bir rüzgara dönüştürme potansiyeli mevcuttur. Koçluk sürecindeki sorular ve bu soruların birey üzerindeki farkındalık etkileri ile,  bu potansiyelin ortaya çıkarılması ve olası negatif sonuçların önüne geçilmesi muhtemeldir.

 

                        Bireysel farkındalıkları üst düzeye çıkmış bireylerin oluşturduğu toplumlar, değişimin yol açacağı sorunlara tıpkı bireyler gibi reaksiyon gösterecek ve uyum süreçleri topyekün kısalacaktır.

 

                        Koçluk, kişilerin ve toplumun içindeki potansiyeli harekete geçirmeye başladıkça değişimin yönetimi o ölçüde kolaylaşacaktır.

 

 

Mevlana ile başladık Şems ile bitirelim…

 

“……. değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak, hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı  üstüne gelir” diye  endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın  altının üstün-

den daha iyi olmayacağını?” 
ŞEMS

                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

 

– Mahir Ünal, Newport University – Etkili Koçluk Semineri, 2004

– http://www.activefinans.com/activeline/sayi21/guven.html

– İdil Akidil, “The Matrix’den “Koçluk” dersleri”, http://www.ntvmsnbc.com/news/148055.asp

– ICF Türkiye, Koçluk nedir?,  http://www.icfturkey.org

– Sola Unitas, Makaleler, Koçun Varlığı, https://www.solaunitas.com/index.php/tr/makaleler/item/150-kocluklar

– MareFidelis, Makaleler, Koç olmak ve Koçluktan Yararlanmak, http://marefidelis.com/marefidelis-klasikleri-

  koc-olmak-ve-kocluktan-yararlanmak-isteyenler-icin/

– Erickson Türkiye, Koçluk nedir?, http://www.ericksontr.com/kocluk/

 

 



[1] Mahir Ünal, Newport University – Etkili Koçluk Semineri, 2004

[2] http://www.activefinans.com/activeline/sayi21/guven.html

[3] İdil Akidil, “The Matrix’den “Koçluk” dersleri”, http://www.ntvmsnbc.com/news/148055.asp

[4] http://www.icfturkey.org

[5] https://www.solaunitas.com/index.php/tr/makaleler/item/150-kocluklar

[6] http://marefidelis.com/marefidelis-klasikleri-koc-olmak-ve-kocluktan-yararlanmak-isteyenler-icin/

[7] http://www.ericksontr.com/kocluk/

Semih PEHLİVAN