Yönetim biçimlerinin değiştiği veya değiştirilmek istendiği topluluklarda diktatörlük ilk zamanlar gerekli bir davranış biçimidir.
Özellikle mozaik toplumlarda her kafadan çıkacak sesler, her şeyden önce devrimleri engeller. Gelişimi durdurur.
Çünkü bir kesim gruplar yıllarca süregelen alışkanlıklardan ve inanışlardan nemalanırlar.
Atatürk’ün diktatörlüğü yıllarca hem içeride hem de dışarıda tartışıldı, incelendi ve araştırıldı. Azımsanmayacak büyüklükte bir kesim Ulu Önder’i diktatör olarak tanımladı.
Aslında haksızda sayılmazlar. Atatürk özellikle devrim süreçlerinde hızlı hareket etmek zorunda idi. Hızlı karar verip uygulamak için ruhunun derinliklerine işlemiş olan ve onu dünyanın en eşsiz lideri yapan ileri görüşlülüğünün de gücü ile devrimleri hızla gerçekleştirdi. Bazen günlerce, aylarca düşündü bazen saniyelerde karar verdi. Eğer harf devrimini, kılık kıyafet devrimini ve daha bir çok yeniliği halka danışsa idi biz bugün hala fes ve sarıkla dolaşan, arap alfabesi kullanan ve kısasa kısasla cezalandırılan toplum olurduk.
Menemen olaylarını kendisine haber verenlere cevabı çok net bir o kadar da diktatörce idi; “Menemeni yakın” Kurmayları onu bu kararından vazgeçirmek için çok uğraştılar. Ama o haklı idi. Cumhuriyet için bu kadar çaba harcandıktan sonra gericilerin bir asteğmeni kör testere ile keserken alkış tutan halkı ölümle cezalandırmak için diktatör olmak gerekirdi. Sonrasında cezayı Menemenin girişine yapılacak siyah utanç anıtına indirmesi istese bile diktatör olmasını engelliyordu.
Bu sıralar Galatasaray ve Beşiktaş kulüpleri yönetimlerine müdahalelerle anılıyor. Galatasaray’ın üzerindeki lise egemenliği Beşiktaş’ta Çarşı grubu olarak karşımıza çıkıyor. Bu gruplar başkan seçimi de dahil olmak üzere tüm camiayı etkisi altında tutuyor.
Benzer bir durum yıllar önce Fenerbahçe’nin başında idi. Semih Bayülkenler, Aziz Yılmazlar kulübü istediği gibi yönetiyorlardı. Başkan adayı kesinlikle yönetime bu grupların söyleyeceği kişileri de almak zorunda idi. Çünkü bu gruplar büyük güçtü. Aziz Yıldırım adlı diktatör daha ilk döneminde üye aidatlarını 60 TL den 600 TL’ye çıkardı. Çünkü bu grupların liderleri sadece yıllık aidatlarını ödedikleri için binlerce üyeyi elinde tutabiliyordu. Öyle ki 60.000 TL ile 1000 üyenin aidatını ödeyenler için 600.000 TL büyük rakamdı. Bu basit değişiklik bile üyelerin boynundaki prangayı kırmaya yetti.
Bugün seçimi etkileyecek büyüklükte herhangi bir grubun olmaması için bir diktatör lazımdı ve aranan kişi bulunmuştu artık. Zaman zaman öne çıkmaya çalışan grupçuklar yine diktatörce kulüpten uzaklaştırılıyor.
Dün Aziz Yıldırımı kulübü gruplardan kurtardığı için alkışlayanlar bugün diktatörlüğünden şikayet etmekte ne kadar haklılar?
Aslında haklılar. Eğer diktatörlük devrim için ise alkışlanır, desteklenir. Ancak sonrasında alışkanlık halini alıyorsa ve bu bir davranış modeli haline geliyorsa işte orda sorunlar başlar. Mevkiiler, makamlar insanın egosunu öyle bir okşar ki kendini tanrı zannettirir. Ancak mekanları yüksekler olan tanrıların yanında olduğunu zannedenlerin düşüşleri asla yumuşak olmaz.
Semih Pehlivan