Tam 15 inde…
Herkes akşam yemeğinde tek bir konuyu konuşuyordu; O günkü duruşmada aile avukatının muhteşem performansı…
Son derece başarılı bir savunma gerçekleştirmiş, karşı tarafın avukatını hatta davanın hakimini bile susturmuştu.
Evin en küçüğü, ailenin gözbebeği, zeki, çalışkan ve başarılı çocuk o an karar verdi. Herkesin hayranlıkla ve takdirle anlattığı bir avukat olacaktı.
Artık tek hayali buydu. Bir sonraki mahkemeyi heyecanla bekliyordu. O da mahkemeye gidecek ve görmeden hayran kaldığı avukatı seyredecekti. O gün geldiğinde mahkeme salonunda en ön sıraya oturdu. Avukatlar öyle heybetli kocaman adamlardı ki sanki kapılardan zor geçiyor gibi duruyorlardı. Hele o cüppeleri sanki “süperman”in pelerini gibiydi.
O günkü duruşma çok hareketli geçmedi ama avukatların oturuşu, kalkışı, konuşması bile yetmişti.
Hayallerinde sürekli avukatlık cübbesini giydiğini günü düşünüyordu. Çok iyi bir avukat olacaktı. Herkes ondan bahsedecekti.
Ortaokulun bittiği liseye kaydolacağı günler aynı zamanda 14’ün bitip 15 e girdiği günlerdi. 8 yaş büyük abisi ısrarla onu Ticaret Lisesine kaydettirmek istiyordu. Kimse ona ne istediğini, hayallerini, planlarını sormuyordu. Hatta anne ve babası bile hiç itiraz etmediler abinin kararına. Herkeste anlamsız bir itaat vardı. Çocukta itiraz etmedi, umursamadı. Çünkü o çok zeki ve çalışkandı. Aradaki açığı çok rahat kapatabilirdi. Çünkü o avukat olmayı kafasına takmıştı.
Evden uzaktaki yeni okuluna her gün yürüyerek gidiyordu ama hiç önemsemiyordu. Nasıl olsa 3 yıl dediğin çabucak geçecek ve İstanbul veya Ankara’da bir Hukuk fakültesine kayıt olacaktı.
Okulun ilk döneminde çok mutluydu. Klasik liselerdeki tüm dersleri görüyorlardı. Belki çok detaylı değildi ama yine de bir temel oluşuyordu. Fizik, Kimya, Biyoloji vs her türlü ders vardı. Ona göre eksik olanlar ise küçük çabalarla rahatlıkla halledilebilirdi.
İlk sınıfın ilk döneminin sonuna doğru okulda bir hareketlilik olmaya başladı. Okulda bir şeyler değişiyordu. Karışıklık birkaç gün sonra netleşti. Ticaret Lisesi tam bir meslek lisesine dönüştürülmüştü ve eğitim haftada 2 gün örgün eğitim 3 gün staj halini almıştı. Dolayısıyla tüm dersler ağırlıklı olarak mesleki ders olmuş, Fizik, Kimya, Biyoloji ve benzeri tüm dersler kaldırılmıştı.
Çocuk bunu da önemsemedi. Biraz daha çaba sarf edecekti sadece.
Son yıl hem okula gidiyor, hem staj yapıyor hem de dershaneye koşturuyordu. Sınav günü gelip çattığında o günün listesindeki 9 hukuk fakültesinin hepsini tercih etti. Bunu prosedür gereği yapmıştı. İstanbul Üniversitesi Hukuk veya Ankara Üniversitesi Hukuk’tan o kadar emindi ki.
Sınav sonuçları açıklandığında büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. Hiçbir hukuk fakültesini kazanamamıştı. Dershanedeki sıra arkadaşı Erzincan Hukuk Fakültesini kazanmıştı. Hem de çocuğun aldığı puandan sadece 0,75 daha fazla puanla. Başka bir deyişle çocuk 3 yanlış cevabı vermeyip boş bıraksa o da kazanan olacaktı.
Çocuk aslında hayallerini o gün kaybetmedi. Abisinin zorla elinden tutup hayalin ne diye sormadan kendi istediği okula götürdüğünde kaybetmişti.
Çünkü o tam 15 inde idi. Hayalleri, umutları, planları sorulmayan, sorulsa da umursanmayan.
Semih Pehlivan,
Ocak 2015