Üstat Cemil Meriç, Erzurum’dan İstanbul’a gelirken bindiği otobüste yol boyunca yanındaki adamla konuştu.
Aslında konuşma dialogtan çok monolog idi. O anlattı yanındaki dinledi, bütün gece o anlattı yanındaki adam dinledi.
Hava yeni aydınlandığı sırada yol kenarındaki tabelada İstanbul il sınırını okuduklarında adam ve üstat son bir kez olduğunu tahmin ederek birbirlerine uzun uzun baktılar ve üstat kısık sesle sordu:
“Anlattıklarımdan neler çıkardın söyle bakalım” adam başını mahçup bir şekilde eğdi ama bir o kadar da şaşkınlıkla cevapladı; “Aslında hiçbir şey anlamadım anlattıklarından ama şunu anladım ki sen bizden biri değilsin”
Adam aslında çok şey anlamıştı. Daha doğrusu en önemli şeyi fark etti. Evet o bizden biri değildi. O kendi tanımlaması ise “Yerli” idi. Kendisini yaşamı boyunca ben yerliyim diye tanımlamıştı.
Neden yerli idi veya yerli olmaktan gurur duyardı Cemil Meriç? Daha doğrusu ne demekti yerli olmak.
Çok büyük bir toplumun torunlarıyız. Yeryüzünün bilinen en büyük imparatorluklarından birinin evlatlarıyız. Bu ister istemez ruhumuza işledi ve bize ayrı bir ego pompaladı. Osmanlı imparatorluğu o kadar büyük ve lokasyonu geniş bir toplumdu ki içersinde her türlü toplumu, grubu, insanı ve düşünceyi taşıyordu. Büyük Osmanlının evlatları kadar batı aşıkları, batı hayranları ve fanatikleride vardı bu harmanda.
Zamanla çağlar değişti zaman aktı gitti ama ruhumuz benliğimizle bizi takip etti. Büyük Osmanlının ruhunu nesilden nesile devredenlerin torunları bugün hala kendilerini o günkü gibi büyük, ulaşılamaz ve mağrur görenler batıya küçümser gözle bakmayı sürdürüyorlar. Onlara göre batı insanlıktan çıkmış, medeni kimliğinde ama medeniyet yoksunu, ahlaksızlığın tek sorumlusu ve en büyük kaynağı.
Devreden ruhlar sadece bu grubu dillendirmediler tabii ki. Batı aşığı, kendisini aydın, çevresini elit olarak adlandıran kesim ise Türk halkını cahil, yobaz, karaktersiz, kişiliksiz, onursuz vb tanımlarla kimliklendirmekten kaçınmamaklar.
Bir de bunları destekleyen coğrafik konumumuzla birlikte ciddi bir kimlik bunalımı yaşamıyorsak bu büyük bir mucize değilse nedir acaba. Edirne sınırımızı Ortadoğunun başladığı yer olarak gören batı toplumu ile Güneydoğu Anadolu sınırmızı Batı’nın başladığı yer olarak gören Ortadoğu insanları aslında bizi bir noktaya sürüklüyorlar biz farkında olsak ta olmasak ta. Belki aynı sınırı alsalar biz kim olduğumuza karar vereceğiz ama almıyorlar işte.
İşte bu yüzden kim olduğumuza karar vermeye çalışmak yerine yerli olmaya çalışmak daha kolay ve akılcı bir yoldur. Batı Güneydoğu sınırımıza Ortadoğu deseydi biz bugün AB nin en güçlü üyesi olurduk. Ortadoğu Edirne’yi Batı saysa idi biz onların hem abisi olurduk hemde hamisi.
Ama biz yerli olmalıyı seçmeliyiz sadece. Kürt, Çerkez, Ermeni, Alevi kardeşlerimizle birlikte Yerli Türk olmanın keyfini sürmek varken bu kimliksizlik veya kimlik arayışı niye ?
Semih Pehlivan